ABD’den yansıyan tehdit dili ve yaptırım eksenli yaklaşım sürdürülemez. Çünkü Türkiye imzaladığı anlaşmadan geri dönmeyecek. Yerli savunma sanayi hamlesinden de vazgeçecek durumda değil. Dolayısıyla Türkiye ile ABD ya mutlak bir yol ayrımına gidecek veya iki ülke bu konuda yeni bir sayfa açacaktır.
Strateji, askeri, siyasi veya ekonomik adımların istenilen sonuca erdirecek şekilde atılması sanatıdır. Bu bağlamda, atılan bir adımın sonucuna ilişkin bir hesaplama yoksa veya bu önceden belirlenmiş hedeflerden birinin altına düşmüyorsa, o konuda bir stratejinin olmadığı ortaya çıkar. ABD, 2017’den beri Türkiye’yi Rusya’dan S-400 sistemlerini almasından dolayı yaptırım uygulamakla tehdit etmekteydi. Washington, bu tehditlerini de “ABD Hasımlarına Yaptırım Yoluyla Karşı Koyma Yasası” (CAATSA) kapsamında, Türk savunma sanayiisini hedef alan yaptırımlarla somutlaştırdı. Ancak bu yaptırımların Ulusal Güvenlik ve Ulusal Savunma Strateji Belgelerinde karşılığı olmamakla birlikte ABD Savunma Bakanlığı’nda da (Pentagon) bu yaptırımların sonuçlarına ilişkin bir vizyon söz konusu değil.
Bu çalışma, ABD’nin Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımlarını ele alırken, bu adımın ABD’nin ulusal güvenlik stratejisi ile tutarsızlığını ortaya koymaktadır. Amerikan kurumlarının bu yaptırımları “yasa gereği uygulanan yaptırımlar” (statutory) olarak tanımlaması da bu sürecin bir strateji kapsamında geliştirilmediğinin göstergesidir. CAATSA süreci, Rusya’nın ABD müttefikleriyle iş yapma girişimlerini engelleme çabası olarak görülebilir ancak Türkiye’ye bu yaptırımları uygulamanın sonuçları ve bunun ABD’nin “büyük güç rekabeti” doktrinine etkileri dikkate alındığında bu sürecin Pentagon açısından sürdürülemez olduğu açıktır.
Bağlam ve Kapsamı
ABD 2014’e kadar bile Çin ve Rusya ile stratejik istikrar üzerine bir ilişki ön görüyordu. 2014’te yayımlanan Dört Yıllık Savunma İnceleme Belgesinde (Quadrennial Defense Review), Rusya ile ilgili ikili ilişkilerde bölgesel sorunlara çözüm bulma amaçlı angajmanın devam edilmesi öneriliyor. Aynı belgede Çin’in kapsamlı ve büyük ölçüde örtülü, askeri modernizasyon faaliyetlerinden endişe duyulduğu belirtildiği halde Pekin ile de angajman tavsiyesinde bulunuluyor. Ancak ilk kez 2015 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde, Çin, Rusya, İran, Kuzey Kore ve uluslararası terörizmi ABD için beş öncelikli tehdit olarak tanımlıyor. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama daha önce konuşmalarında, bu beş tehdidi birçok kez bir arada zikretmişti ancak bu tanımlamanın ilk kez resmi bir belgede yer alması önemliydi. Çünkü güvenlik bürokrasisi, ülkede politik değişimlerin vardığı noktaya bakmaksızın bu belgelerde belirlenen tehditlere göre strateji geliştirir. Donald Trump yönetimi tarafından yayımlanan 2017 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde de bu beş tehdit aynen yer alıyor ancak bu belgede büyük güç rekabetine önemli bir vurgu da söz konusu. Aynı şekilde Trump yönetiminin 2018’in başlarında yayımladığı ilk Savunma Strateji Belgesi’nde de bu tehditler sıralanıyor ve Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinden farklı olarak, büyük güç rekabetinin uluslararası terörizmden daha öncelikli tehdit olduğu belirtiliyor.
Tüm bu tanımlamalarda, Rusya’nın Ukrayna ve Suriye’ye müdahalesi, İran ve Kuzey Kore’nin nükleer silah faaliyetleri, Rusya ve Çin’in kritik balistik kabiliyetleri geliştirmesi ve ABD’ye yönelik Çin, Rusya ve Kuzey Kore bağlantılı siber saldırıların yapılmasının etkileri vardı. Ancak Rusya ve Çin’in ayrıca ABD’nin silah pazarını tehdit etmesi de önemli bir olgudur. CAATSA yasası da böyle bir bağlamın ürünü olarak karışımıza çıktı.
CAATSA yasası bir çerçeve yasasıdır. 2 Ağustos 2017’de kabul edilen 3 bin 364 sayfalık yasada dikkat çekici bir nokta var. Üç bölümden oluşan yasa Rusya, İran ve Kuzey Kore'ye yönelik yaptırımları içerirken Çin’e yönelik herhangi bir yaptırım içermiyor. Söz konusu üç ülkeye yönelik bölümlerde ise bu ülkelerin savunma ve istihbarat kurum ve şirketlerine yönelik yaptırımlar listeleniyor. Yasanın İkinci Bölümü Rusya yaptırımlarına yer veriyor ve Rusya bölümünün 231’inci maddesi, Rus savunma ve istihbarat sektörü ile "önemli mali işlem" yapan kişi ve kurumlara da yaptırım uygulanmasını öngörüyor.
Yasada bunlar, "ikincil yaptırımlar" olarak anılırken Dışişleri Bakanlığınca yayınlanan Rus savunma ve istihbarat şirketlerinden herhangi biriyle iş yapan yabancı kişi ve kuruluşlar da yaptırım kapsamına alınıyor. Yasanın 235’inci maddesinde başkana 12 yaptırım seçeneği sunuluyor ve başkanın bunlardan en az 5’ini uygulaması şartı bulunuyor.
Bu yasa sadece Türkiye için değil başta Almanya ve Avusturya olmak üzere Rusya ile enerji boru hatları konusunda iş birliği yapan Avrupa ülkeleri için de risk teşkil ediyor. Rusya'dan 5,48 milyar dolarlık S-400 anlaşması yapan Hindistan ve Moskova ile savunma iş birliği yapan Endonezya da CAATSA yaptırımlarına maruz kalması beklenen ülkeler listesinde. ABD bu yaptırımları ilke kez 2018’de Rusya’dan S-400 ve Su-30 uçakları alan Çin’e uyguladı. Ancak CAATSA yaptırımları ilk kez bir ABD ortağına ve de NATO müttefiki olarak Türkiye’ye uygulandı.
CAATSA’nın Türkiye’ye Uygulanması
CAATSA’nın ikincil yaptırımları konusunda teknik bir nokta söz konusudur. Bu yaptırımlar ancak ABD’nin ilgili kurumlarının bir ülke ve kuruluşun Rusya ile yaptığı bir işi “önemli işlem” olarak tanımlamasıyla tetiklenebilir. Diğer bir ifade ile ABD Kongresi Dışişleri Bakanlığına bir ülkenin Rusya ile yaptığı işlemin önemli bir işlem sayılıp sayılmadığını teyit etmesini isteyip bunun üzerine bir yasa tasarısı ile başkana ilgili yaptırımları uygulama şartı getirir. Başkan da yasa gereği bunları uygular. Dolayısıyla CAATSA üzerinden doğrudan Türkiye'ye yaptırım uygulanamazdı. ABD Kongresi’nin Türkiye'nin yaptığı bir iş veya anlaşmanın bu yasa kapsamına girdiğini belirtmesi gerekiyordu. ABD Kongresi, ilk kez 2018 savunma bütçesine ilişkin "Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'nda" (NDAA), Türkiye'nin Rusya'dan S-400 alma niyetini gündeme getirdi ve Savunma Bakanlığından bu konuda rapor istedi. Bakanlık, raporu Kasım 2018'de Kongre’ye sundu ve raporda, Türkiye'nin S-400 alımının kesin olduğu kaydedildi. Kongre, buna karşılık 2019 savunma bütçesine ilişkin NDAA yasasında Türkiye'ye F-35 uçaklarının verilmesine kısıtlama getirdi. 2020 bütçesine ilişkin NDAA yasasında ise Türkiye'nin Temmuz 2019'da S-400 sistemlerini teslim alması CAATSA kapsamındaki Rus savunma ve istihbarat sektörü ile yapılan "önemli mali işlem" olarak tanımlandı ve Başkan'ın 180 gün içinde Türkiye'ye CAATSA yaptırımlarından en az beşini uygulaması talebinde bulunuldu. Dolayısıyla Türkiye'ye yönelik CAATSA yaptırımları, aslında sözlü olarak 2017'den beri dile getirilse de ilk kez Aralık 2019'da yasalaşan 2020 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'nda resmi olarak yer aldı. 2021 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa Tasarısında da Başkanın 30 gün içerisinde Türkiye’ye en az 5 yaptırım uygulaması talebinde bulunuldu.
Trump da yeni yasayı beklemeden 2020 savunma bütçesine ilişkin yasa kapsamında Türkiye’ye yaptırım getirdi. Bu kapsamda ABD Hazine Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB), Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir ve Başkanlık yetkililerinden Mustafa Alper Deniz, Serhat Gençoğlu ve Faruk Yiğit’i yaptırım listesine ekledi. Yetkililere uygulanan yaptırımlar sembolik görünse de SSB’ye yönelik yaptırımlar önem arz ediyor. Hazine’nin açıkladığı yaptırım listesine göre, ABD’den SSB’ye mal ve teknoloji ihracatı ruhsatı verilmemesi, ABD mali kuruluşlarından 12 aylık vadede 10 milyon dolardan fazla kredi tedarik edilmemesi, uluslararası mali kuruluşlardan kredi verilmesinin engellenmesi, SSB’ye İhracat-İthalat Bankası (Exim Bank) desteğinin kesilmesi olmak üzere 4 ana yaptırım içeriyor.
Kongre’nin araştırma servisine göre bu yaptırımların kısa dönemde bazı negatif etkileri olacak. Mevcut kontratları etkilemeyecek ama iki ülke arasında 2 milyar dolarlık potansiyel savunma ticaretini etkileyecektir. Bu yaptırımlarda temel sorun zaten oluşturacağı ekonomik etki değil siyasi etkidir. Trump’ın uzun bir süre direnmesine rağmen Kongre’nin bu talepleri defalarca gündeme getirmesi ve NDAA yasalarında yer vermesi, aslında özellikle savunma sanayiisinde bağımsızlaşmaya başlayan Türkiye’ye yönelik gözdağının yasalaşmış bir ifadesidir ve bundan ötürü önemlidir. Türkiye’nin Suriye, Libya ve Azerbaycan’da bölgedeki en etkin güçlerden biri olduğunu ispatlaması, Amerikan Kongresi’nde ve Washington’da Türkiye’ye karşı oluşmuş olan kampı daha da saldırgan hale getirdiği artık sır değil. Ancak burada sorun, Türkiye’ye karşı atılan adımların savunma ve güvenlik stratejileri ile tutarlılığının olup olmadığıdır.
Pentagon’un Yapısal Değişimi
Bu sorunun kısa yanıtı, Türkiye’ye karşı atılan adımların yukarıda bahsi geçen hiçbir belge ile tutarlılığı olmamasıdır. Uzun yanıtına gelecek olursak, Pentagon son birkaç yılda kuvvet yapısında birçok değişiklik yaptı. Örneğin, ABD Siber Güvenlik Komutanlığı'nı müstakil bir muharip komutanlık yaptı; Uzay Kuvvetleri'ni kurdu; Gayri Nizami Harp Stratejisi'ni yeniledi; zırhlı birlik kuvvetlerini donanmaya kaydırmaya başladı; Afrika ve Ortadoğu’dan askerlerini çekmeye başladı; Afrika Komutanlığı'nda üst düzey komutanların çoğunu merkeze çekti ve Afrika Komutanlığı'nın kara gücünü Avrupa Komutanlığının kara gücü ile birleştirdi. Yapılan tüm bu değişikliklere ilişkin açıklamalardaki ortak nokta “büyük güç rekabetine geri dönüş” ve “Rusya ile Çin’e karşı koyma” gerekçeleri dikkat çekiciydi.
Buna karşın aynı Pentagon, Türkiye ile Rusya 2015’teki uçak krizinde karşı karşıya kaldığında, Patriot sistemlerini Türkiye’den çekerek olayın Ankara ile Moskova arasındaki ikili bir mesele olduğunu açıkladı. Dört tarafı hava savunma sistemleri ile donatılmış Türkiye’nin hava savunma kabiliyeti edinme çabalarının kaderini, Kongre’deki birkaç politikacının siyasi ikbal için yürüttüğü siyasete terk etti. Türkiye’nin S-400’lerin Amerikan teknolojilerini tehdit etmesine müsaade etmeyeceğine yönelik taahhüt ve ortak çalışma taleplerini de Kongre’deki ideolojik yaklaşımlara feda etti. Pentagon, Kongre’nin talebi üzerine, tamamlanmış olan S-400 anlaşmasını feshetme koşuluyla, Ankara’ya mali ve teknik avantajı bulunmayan bir Patriot teklifi sundu. O teklif de herhangi bir sonuca varmadı.
Pentagon’un 2014’ten bu yana bir generali bile hesap edip onun kabiliyetlerini büyük güç rekabetine yönlendirirken, Soğuk Savaş’ta NATO şemsiyesi altında bölgedeki en kritik askeri müttefikini, yeni başlayan ikinci bir Soğuk Savaş’ta ABD’nin hasımlarının kucağına itmesi yukarıda bahsi geçen hiçbir belgeyle tutarlılığı savunulamaz. Ayrıca bu tehdit dili ve yaptırım eksenli yaklaşım sürdürülemez. Çünkü Türkiye imzaladığı anlaşmadan geri dönmeyecek ve yerli savunma sanayii hamlesinden de vazgeçecek durumda değil. Dolayısıyla Türkiye ile ABD ya mutlak bir yol ayrımına gidecek veya iki ülke bu konuda yeni bir sayfa açacaktır.
Trump’tan Biden’a Türkiye Mirası
Yaptırımları Trump’ın getirmesi bir anlamda olumlu bakılacak bir şeydir. Çünkü Trump koltuğunu Joe Biden’a bırakmadan önce bu yaptırımları getirerek Türkiye’ye yönelik daha negatif bir yaklaşıma sahip Demokrat yönetimin elindeki CAATSA kartını almış oldu. Bu adım gerek bundan sonra Kongre’nin gerekse göreve geldikten sonra Biden’ın Türkiye’ye tekrar bir yaptırım uygulama durumunu oldukça zorlaştırmış oldu. Biden’ın bu süreci nasıl yöneteceği henüz bir soru işareti ancak süreci Trump’tan devralan Biden yönetimi ile bu yaptırımları kaldırma konusunda pazarlık masasına oturmak daha kolay olacaktır. Bu nedenle iki ülke ilişkilerinin bu yaptırımlarla ciddi bir yara alacağını söylemek için henüz erken olsa da bu süreç, CAATSA tehdidinin önemli ölçüde ortadan kalkmış olması ve Ankara ile Washington arasında yeni bir pazarlık zemini oluşturması bakımından önem arz ediyor.
Yıllardır büyük güç rekabetine hazırlanan ve birçok strateji belgesinde Çin ve Rusya ile rekabete öncelik veren ABD'nin, Türkiye gibi bir ülke ile savunma iş birliğine yönelik kısıtlamalar getirmesi uzun dönemde sürdürülebilir değil. Türkiye’nin de şu aşamada S-400 sistemlerinden ve yerli savunma teknolojileri hamlesinden vazgeçeceği de olası gözükmüyor. Yerli silah teknolojisinde bu denli etkin bir yol almışken, Ankara’nın geri adım atmasını beklemek de rasyonel olmaz. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte Biden’ın izleyeceği yol Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrinde radikal bir değişiklik olup olmayacağını belirleyecektir.
Karar Zamanı
ABD, son 6 yıldır Çin ve Rusya ile rekabet üzerine strateji geliştiriyor. Kuvvet konumlandırmalarından kaynakların kullanılmasına kadar birçok alanda büyük güç rekabetine yönelik hazırlıklar yapan Pentagon için Türkiye’ye CAATSA yaptırımlarının uygulanmasının stratejik bir karşılığı yok. Türkiye’yi Batı kampında tutmak gerektiği fikri Pentagon tarafından da önemli ölçüde paylaşılan bir fikir. Türkiye ile ABD arasında bölgesel konularda fikir ayrılıkları bulunuyor ancak bu tür yaptırımların Türkiye’yi stratejik olarak ABD’ye yaklaştıracağı da beklenen bir durum değil.
Bu iz düşümlerden yola çıkararak, tamamen siyasi hesaplaşmalar üzerinden atılan bu stratejik adımların devam etmesi Türkiye’yi ABD’nin yörüngesinden çıkarmaktan başka bir işe yaramayacaktır. ABD’nin güvenlik bürokrasisi bu durumu ne kadar erken masaya yatırıp bir çözüm üzerine çalışmaya başlarsa ilişkilerin belirli bir ölçüde toparlanması da o ölçüde kolay olur. Aksi halde net bir stratejiden yoksun hasım siyasetini bir NATO ortağına karşı yürütmek kaybetmekten başka bir sonuç veremez.
Kaynak: Kriter Dergi