Türkiye’nin Politikaları ve Savunma Sanayii: İHA İhracatı

Türkiye, NATO standardında teknoloji ve performans bakımından üst seviye sistemleri, eğitim ve deneyim aktarımıyla birlikte ve herhangi bir kısıtlayıcı siyasi koşul, şart olmaksızın sunabilmektedir. Bu husus, Afrika, Orta Asya ve Ortadoğu pazarlarında İHA başta olmak üzere pek çok savunma ürününde Türkiye’nin öne geçmesini sağlamaktadır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin davetlisi olarak 3 Şubat günü Ukrayna’ya düzenlediği günübirlik resmi ziyaret sırasında iki ülke arasında bir dizi işbirliği anlaşması imzalandı. Bunların içinde Türkiye ile Ukrayna arasında Yüksek Teknoloji ve Havacılık/Uzay Sanayii Alanında İşbirliğine Dair Çerçeve Anlaşması da bulunuyor.

İmzalanan anlaşmalarla ilgili konuşan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, savunma ve havacılık sanayiinin Türkiye ile stratejik ortaklıklarının itici güçlerinden biri olduğunu vurguladı. Zelenski, anlaşmanın amacını ortak savunma projeleri geliştirmek ve ortak teşebbüsler kurmak; tecrübe ve teknoloji paylaşımı yapmak olduğunu kaydederek Baykar Savunma insansız hava araçlarının (İHA) Ukrayna’daki üretiminin genişletileceğini söyledi.

Bu anlaşma kapsamında Ukrayna hava ve deniz kuvvetleri tarafından kullanılmakta olan Bayraktar TB2 İHA’ların üretimi için Ukrayna hükümeti tarafından tahsis edilecek bir arazide üretim, bakım ve eğitim tesisi kurulacak. Bu yatırımın gerçekleştirilmesi için Ukrayna ve Türkiye taraflarında çeşitli teşvikler de sağlanacak.

İHA’lar, Türkiye ile Ukrayna arasındaki savunma sanayii işbirliğinin en önemli başlığı durumunda. 2020 yılındaki Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ kriz bölgelerindeki performansı, Türk İHA’larının ihracat performansına da yansıdı. Ancak daha da önemlisi, İHA satışlarının Türkiye’nin dış politikasına ve bölgesel güvenlik konularına etkileri de daha görünür hale geldi. Bu ilişkinin en son ve dikkat çekici örneği de kuşkusuz Ukrayna oldu.

İhracat dışında, savunma sanayii ile dış politika arasındaki bağlantılar arasında yaptırımları ve askeri faaliyetleri de saymak gerekiyor. Türkiye’nin son yıllarda çeşitli Batı ülkeleriyle yaşadığı sorunların, tedarik sorunlarına yol açması; aldığı çeşitli karar ve yürüttüğü faaliyetlerin farklı yaptırım tedbirleriyle karşılanması gibi gelişmeler, savunma sanayiinde alternatif işbirliği ve tedarik kanallarının geliştirilmesine neden oldu. Maruz kalınan yaptırımların iç ve dış siyaset üzerinde de belirgin etkileri gözlenmekte.

Yürütülen harekât, tatbikat ve askeri işbirliği başlıklarını, askeri faaliyetler altında toplamak mümkün. Savunma sanayiinin yetkinlikleri geliştikçe, Türkiye’nin bu alanda son yıllarda belirgin bir şekilde aktif olduğu görülüyor. Katar ve Somali başta olmak üzere pek çok Ortadoğu ve Afrika ülkesine eğitim ve askeri danışmanlık sağlanırken bu bölgelere yapılan savunma ihracatında kayda değer bir artış gözleniyor. İHA’lar da bu hamlenin en önemli unsurlarından.

Türkiye’nin son 20 yılda büyük bir ivme ile gelişen savunma sanayii, özellikle İHA’lar üzerinden Türk dış politikasının önemli bir aracı haline gelmiş durumda. Üç bölümden oluşacak bu yazı dizisi, Türkiye’de savunma sektörü ile dış politika arasındaki bu ilişkiye odaklanacak. Bu ilk yazı Türkiye’nin gerçekleştirdiği İHA ihracatı ve ifade ettiği anlama odaklanacak. Buradan hareketle ikinci bölümde Türkiye’nin savunma sanayii ihracatı ve dış politikası arasındaki ilişki incelenecek. Üçüncü ve son bölüm ise, Türk savunma sanayiinin güncel durumunu ele alarak geleceğe dair öngörüler sunacak.

İnsansız Hava Araçları

İnsansız hava aracı (İHA), uzaktan kumandayla ya da üzerindeki yazılım ve donanım tarafından uçurulan ve uçuşunu tamamladıktan sonra güvenli bir şekilde iniş yapabilen hava aracı olarak tanımlanabilir. Bu tanımın ilk kısmı İHA’nın pilotsuz bir hava aracı olduğuna işaret ederken ikinci kısmı ise İHA’ları güdümlü füze ve son yıllarda daha sık gündeme gelen “kamikaze dron”lardan (İngilizce literatürde “loitering munition” olarak da geçer) ayırt eder.

Bu genel tanım, günümüzde internetten sipariş edilebilen ya da oyuncak mağazalarında dahi bulunabilen hava araçlarını da 48 saat havada kalabilen ve yüzlerce kilogram ağırlığında sofistike sistemler taşıyabilen stratejik platformları da aynı çatı altına toplamakta. Bu durum, teknolojideki gelişmelerin dolaylı bir sonucu olarak ele alınabilir: Elektronik ve yazılım başta olmak üzere teknolojideki gelişmeler sonucunda çok farklı görev ve kullanım alanlarına yönelik hava araçlarını geliştirmek mümkün hale geldi. Elektronik donanımların, sensör ve bilgisayarların boyutları küçülürken kabiliyetleri arttı.

Literatürde İHA’lar için çok farklı tanımlar mevcut. Bunlar hava aracının kullanım (uçuş) şekli, kabiliyeti, görev vb. bakımından farklı yaklaşımların tezahürü. “Dron”, “insansız uçak sistemi” gibi farklı terimler de bulunuyor. Kullanılan tanım ne olursa olsun bir İHA’yı iki ana bileşenden oluşan bir sistem olarak ele almak mümkün. Bunlar hava aracı ve uzaktan kontrol birimidir.

Bu yazının konusu olan askeri maksatlı İHA’lar, taşıdıkları faydalı yük (silah, görev sistemi vb.), uçuş süreleri, görevlerinin niteliği gibi farklı kriterlere göre farklı şekillerde sınıflandırılmaktalar. Söz gelimi İHA’nın görev sahasının genişliği ve görevinin niteliğine göre “taktik”, “operatif” ve “stratejik” olarak; uçuş irtifası ve havada kalış süresine bağlı olarak MALE (medium altitude long endurance; orta irtifa uzun havada kalış), HALE (high altitude long endurance; yüksek irtifa uzun havada kalış) vb. gibi.

Askeri İHA’ların yer bileşenleri olarak uçuşun idare edildiği, İHA’nın topladığı verilerin alınıp işlendiği bir Yer Kontrol İstasyonu (YKİ); İHA ile YKİ ve YKİ ile diğer dost birlik ve unsurlar arasında iletişimin sağlandığı bir muhabere sistemi; yer bileşenleri ve hava aracına yönelik destek ve bakım birimleri sayılabilir.

İHA’ların taşıdıkları görev sistemleri arasında en önde geleni, elektro-optik kameralardır. Farklı tayflarda görüntü toplayan bu kameralar, hedef tespit, teşhis ve takibi için kullanılırlar. Bunlara ilaveten taşıma kapasitesi ve görevlerine bağlı olarak İHA’lar radarlar, elektronik istihbarat sistemleri ile de donatılabilmekte.

İHA ile yer birimleri arasındaki iletişim de iki farklı şekilde kurulabilmekte. “Görüş hattı” (line of sight) olarak nitelendirilen iletişim yönteminde İHA ile YKİ arasında doğrudan bir radyo frekans (RF) irtibatı kurulmakta. Bu irtibatın menzili, kullanılan RF sinyalinin gücüne ve arazi koşullarına bağlı. Çok daha uzak mesafelerden iletişim için ise uydu muhaberesi (satellite communications; SATCOM) sistemleri kullanılıyor. Bunun için yörüngedeki bir iletişim uydusu, İHA’daki uydu anteni ile yer unsurları arasında röle görevi görüyor. Söz gelimi ABD’nin Irak ya da Afganistan’daki İHA operasyonları bu şekilde binlerce km öteden gerçekleştiriliyor.

Bu özetlenen niteliklerinden dolayı İHA’yı bir “sistemler sistemi” olarak nitelemek yanlış olmayacaktır. Hem hava hem de yer sistemlerinin karmaşıklığı ve içerdikleri teknolojiden dolayı özellikle taktik seviye ve üstündeki İHA’ların geliştirilmesi, üretimi, kullanımı ve idamesi belli bir teknolojik yetkinlik gerektirmektedir.

Türkiye’nin İHA Deneyimi

Türkiye’de İHA alanında ilk geliştirme çalışması, o dönemki adıyla TUSAŞ Aerospace Industries (TAI) tarafından 1989 yılında başlatılan UAV-X1 projesiydi. Deneysel bir proje olan UAV-X1’de, İHA konusunda temel tasarım ve mühendislik kabiliyetlerinin oluşturulması hedeflenmişti. 1992 yılında başlayan uçuş testleri kısa süre sonra sona erdi.

1990’ların ortalarında, terörle mücadele kapsamında özellikle dağlık arazide anlık istihbarat ihtiyacının artması nedeniyle bu ihtiyacı karşılamak için İHA’ların kullanılması gündeme geldi. Bu kapsamda ABD’li General Atomics firmasından satın alınan ve 1994’te hizmete giren GNAT 750’ler, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) hizmetine giren ilk İHA’lar oldu. İHA deneyim ve altyapısının oluşturulmasında kullanılan GNAT 750’lere 1998’de I-GNAT’lar eklendi.

İHA’ların terörle mücadelede sağladıkları faydanın anlaşılmasıyla birlikte bu alandaki çalışmalara ağırlık verildi. Acil ihtiyacın karşılanması için hazır alım projesi başlatılırken bir yandan da yerli imkânlarla bir İHA geliştirilmesi için hazırlıklara başlandı. Hazır alım projesinde İsrailli IAI-Elbit konsorsiyumuna 2005 yılında 10 adet Heron siparişi verildi. Türkiye’nin gereksinimlerine göre tadil edilip ASELSAN üretimi kameralarla donatılacak Heron’ların teslim edilmelerine kadar geçecek sürede ihtiyacı karşılamak için de Aerostar adlı İHA’lar kiralandı. Heron’lar uzun süren bir entegrasyon ve test sürecinden sonra 2010 yılında hizmete girdi. Hem İsrail’den kiralanan İHA’ların düşük performansı ve geçirdikleri kırımlar hem de Heron’ların hizmete girmesinin çok uzaması, kamuoyunda sert tepki ve eleştirilere neden oldu.

2005 yılında TAI’nin millileştirilerek Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) bünyesine katılması, Türkiye’nin savunma ve havacılık sanayii alanında en önemli dönüm noktalarından biri oldu. 2004 sonunda TUSAŞ ile Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) arasında imzalanan Türk İnsansız Hava Aracı (TİHA) geliştirme sözleşmesi de bu yeni şirketin ilk ve en önemli projelerinden biri oldu. Ortaya çıkan Anka İHA, ilk uçuşunu 2010 sonunda gerçekleştirdi. 2013 yılında da Hava Kuvvetleri için SATCOM kabiliyetli Anka S modeli için tedarik sözleşmesi imzalandı. Uzun süren bir geliştirme ve test sürecinden sonra Anka S 2018 yılında hizmete girmeye başladı. Baykar Savunma tarafından Kara Kuvvetlerinin ihtiyacı için geliştirilen Bayraktar TB2 ise 2014 yılında hizmete girmeye başladı. Müteakiben Anka S Deniz Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığı, Bayraktar TB2 ise Deniz Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü envanterine girdi.

ABD’nin 2000’lerin başlarında Afganistan ve Irak’ta kullanmaya başladığı silahlandırılmış Predator ve ardından Reaper tipi İHA’ların, terörle mücadelede de etkili olacağı değerlendirmesiyle, 2009 yılı başlarında ABD’den bu İHA’lar talep edildi. Askeri ve teknik seviyede olumlu seyreden görüşmeler, siyasi ve bürokratik kademelerde tıkandı ve ABD yönetimi bu araçların Türkiye’ye satışında belirgin bir isteksizlik sergiledi. Bu durum da kamuoyunda ve devlet yönetiminde büyük rahatsızlık uyandırdı. Tam bu dönemde ivme kazanmış yerli İHA geliştirme projelerine ağırlık verilmesi yönünde siyasi irade ve toplumsal desteğin pekişmesini sağladı.

ABD’den silahlı İHA temininin mümkün olmayacağı anlaşıldıktan sonra Türkiye bu alanda kendi çözümlerine odaklandı. İlk olarak ROKETSAN tarafından geliştirilmiş Cirit güdümlü füzesi taşıyan Anka İHA ile bazı denemeler gerçekleştirildi. 2015 sonunda ise Bayraktar TB2, yine ROKETSAN tarafından geliştirilmiş MAM-L güdümlü bombasıyla atış denemeleri yaptı. Denemelerin başarılı sonuçlanmasıyla birlikte TB2’ler süratle silahlandırılarak terörle mücadelede yoğun olarak kullanılmaya başladı.

Silahlandırılmış Bayraktar TB2 ve Anka’lar, özellikle dağlık arazideki terörist unsurların tespit ve takip edilmesiyle etkisiz hale getirilmelerinde büyük rol oynadılar. Bölücü terör örgütünün arazideki manevra ve eylem kabiliyeti belirgin ölçüde kırıldı. İlaveten lojistik altyapı, barınak ve depolarının da tespit ve imhasıyla birlikte sınır içinde varlık göstermesi büyük ölçüde engellendi. İHA’lar aynı zamanda uzun havada kalış süreleriyle de sınır ötesinde de etkin görev alarak bilhassa terör örgütünün yönetici kadrosuna yönelik nokta hava taarruzlarında kilit rol oynadılar.

2020 yılı, Türk yapımı İHA’ların kariyerlerinde son derece önemli bir dönüm noktası oldu. Önce Mart ayındaki Bahar Kalkanı Harekâtı’nda çok sayıda zırhlı araç, top ve hava savunma sisteminin imhasıyla, İdlib ve civarındaki Suriye rejim birliklerinin ağır kayıplar vermesinde başrolü oynadılar. Ardından Nisan ayından itibaren Libya’da Ulusal Mutabakat Hükümeti birliklerinin kullanımında, o zamana kadar sahada üstünlük sağlamış Hafter güçlerinin püskürtülmesi ve Libya’da tüm dengelerin değişmesinde belirgin bir katkıları oldu. Son olarak ise 2020 sonunda Azerbaycan ile Ermenistan arasında meydana gelen İkinci Dağlık Karabağ Savaşı’nda Ermeni birliklerin ağır bir hezimete uğramasında Türk İHA’ları büyük pay sahibi oldu.

Yapılan İHA Satışları

İHA’ların sahadaki bu performanslarının ihracat alanına da yansıması bu bakımdan bir sürpriz olmadı. İlk İHA ihracatı, 2012 yılında Baykar Savunma tarafından Katar’a Bayraktar Mini İHA adlı elden atılan kısa menzilli keşif sisteminin satışıydı. TB2’nin TSK hizmetine girmesinden bir süre sonra Katar, bu platformun da ilk müşterisi oldu. 2018 yılında altı uçak ve üç YKİ için bir sözleşme imzalandı.

Katar’ı 2019 yılında Ukrayna takip etti. Ukrayna Hava Kuvvetleri için ilk etapta altı uçak ve üç YKİ siparişi verildi. Bunu ilave siparişler ve deniz kuvvetleri için de ayrı bir sipariş takip etti. Ukrayna Hava Kuvvetleri Sözcüsü Yarbay Yuri İgnat’ın açıklamasına göre 2022 başı itibarıyla Ukrayna’nın elinde 20 civarında Bayraktar TB2 faal durumda. Anlaşması imzalanan üretim ve bakım tesisinin kurulmasıyla birlikte bu sayının daha da artması bekleniyor.

TUSAŞ Anka İHA sistemi de 2020 yılında ilk ihracat başarısını kazandı. Tunus ile Nisan ayında imzalanan sözleşmeyle bu ülkeye üç uçak ve üç YKİ sistem teslim edilecek. Libya ve Tunus’tan sonra Kuzey Afrika’da Türk İHA’larını kullanan bir diğer ülke de Fas oldu. 2021 Nisan ayında imzalanan sözleşmeyle Fas, 13 adet Bayraktar TB2 ve dört YKİ siparişi verdi.

Bayraktar TB2’nin 2021 yılındaki etkileyici ihracat sicilinin en dikkat çeken başlıklarından biri, Mayıs ayında Polonya’ya yapılan satış oldu. Polonya Devlet Başkanı Andrzej Sebastian Duda’nın Ankara ziyareti sırasında Polonya Savunma Bakanı Mariusz Blaszczak ve Baykar Savunma Genel Müdürü Haluk Bayraktar tarafından, Polonya Hava Kuvvetleri için 24 uçaktan oluşan dört sistemin satışı için bir sözleşme imzalandı. Bu satış, Türkiye’nin hem NATO hem de Avrupa Birliği (AB) üyesi bir ülkeye böylesine kapsamlı ve büyük boyutlu ilk savunma ihracatı.

Baykar Savunma Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar 2021 Ekim ayında, TB2 kullanan ülke sayısının 13 olduğunu açıklamıştı. Anka için verilen sipariş ve henüz kamuoyuna duyurulmamış satış olması olasılığı da değerlendirildiğinde en az 15 ülkenin Türk İHA’larını kullandığı ya da teslim almaya hazırlandığı iddia edilebilir. Bayraktar TB2’nin ilk ihracatının 2018’de yapılmış olduğu hatırlanacak olursa, yaklaşık dört yıl içinde böyle bir satış performansı dikkat çekicidir.

Değerlendirmeler

Türkiye’nin son dönemde hızla artan İHA ihracatını yalnızca bu sistemlerin sahadaki performansına ya da maliyetlerine bağlamak yanlış olacaktır. Katar, Ukrayna, Polonya, Azerbaycan ve Libya gibi önde gelen müşterilerin Türk dış siyasetindeki yeri, Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkileri de değerlendirmeye katılması gereken önemli bir diğer parametredir. Buradan da hareketle, İHA ihracatının, dış politikada hem şekillendirici etkisi olduğu hem de dış politikanın seyrinden etkilendiği iddia edilebilir.

Bu çift yönlü ilişkiyi daha net anlamak için öncelikle Türk İHA’larına ihracat pazarında rağbetin artmasının ana etkenlerini incelemekte fayda var.

Birinci olarak Türkiye’nin 1980’lerden bu yana dağlık arazi, meskûn mahal, sınır ötesi ve hatta son dönemde siber uzayda yürüttüğü terörle mücadeleyi ve bu mücadele neticesinde birikmiş deneyimi vurgulamak gerekir. Bu deneyim, ulusal savunma sanayii şirketlerinin geliştirdiği sistem ve çözümleri şekillendirmiştir. Anka, Bayraktar TB2 gibi İHA’larda, son yıllarda hızla kullanıma alınan kamikaze dronlarda ve zırhlı araç tasarımlarında bu deneyimin izlerini görmek mümkündür. Dolayısıyla silahlı İHA’ların tasarımı ile harekât konseptlerinin arka planında çok yoğun bir operasyonel “know-how” bulunmaktadır. Türkiye’nin seçtiği sistem ve konseptlerin sınanmışlığı, benzer tehdit algılarına ve harekât ihtiyaçlarına sahip ülkeler açısından önemli bir seçim kriteridir.

İkinci olarak, söz konusu sistemlerde kullanılan teknolojiler ve Türkiye’nin bu teknolojileri uygulama şekli de belirleyici rol oynamaktadır. Türkiye, havacılık ve savunma sanayiini 1980’lerin başında yeniden kurma aşamasında ABD ve Avrupa ülkeleri ile yoğun işbirliği geliştirmiş, sanayi altyapısını ve insan kaynaklarını Batı/NATO standartlarında kurarak bu doğrultuda geliştirmiştir. Halen yürütülen geliştirme ve üretim projelerinde bu standartlar sıkı bir şekilde takip edilmektedir. NATO üyelerinin ortak çalışmalarıyla ve harekât deneyimleri doğrultusunda şekillendirilen performans ve kalite standartlarının takip edilmesi, geliştirilen ürünlerin yetkinliği ve güvenilirliği konularında öne geçmesini sağlamaktadır.

Üçüncü olarak Türkiye, pek çok Batı ülkesinin aksine savunma sanayii ihracatında katı kısıtlamalar ya da siyasi koşullar dayatmamaktadır. Türkiye, 1990’lı yıllarda maruz kaldığı kullanım ve konuşlandırma kısıtlarının benzerlerini kendisinden alım yapan ülkelere karşı uygulamamaktadır. Bu tutum, savunma ihracatına yönelik kapsayıcı bir mevzuat ve strateji eksikliğinin de bir sonucu olmakla birlikte, Türkiye’nin çoğu durumda bilinçli bir tercihinin yansımasıdır. Örneğin Azerbaycan, Katar ya da Ukrayna gibi siyasi ilişkilerin çok boyutlu ve derin olduğu ülkelere veya ilişkilerin geliştirilmesine çalışıldığı Afrika ülkelerine yönelik kısıt ve koşul uygulanması söz konusu olamaz.

Yukarıda sayılan hususların bileşimi, Türkiye’nin İHA alanında önemli bir oyuncu konumuna ulaşmasını sağlamıştır. Özet olarak Türkiye, NATO standardında teknoloji ve performans bakımından üst seviye sistemleri, eğitim ve deneyim aktarımıyla birlikte ve herhangi bir kısıtlayıcı siyasi koşul, şart olmaksızın sunabilmektedir. Bu husus, Afrika, Orta Asya ve Ortadoğu pazarlarında İHA başta olmak üzere pek çok savunma ürününde Türkiye’nin öne geçmesini sağlamaktadır.

Türkiye’nin İHA alanında kaydettiği bu hızlı ve kapsamlı gelişmenin ana itici güçlerinden biri de, toplum, bürokrasi ve siyasi katmanlarda oluşan irade ve kolektif mutabakattır. 1964 Johnson Mektubu, 1975 – 1978 ABD silah ambargosu, 1990’larda karşı karşıya kalınan örtülü ve açık ambargolar, terörle mücadelede çok ihtiyaç duyulan İHA’ların ve teknolojilerinin paylaşılmaması gibi olaylar hem toplumda hem de siyasi iradede İHA alanına yapılacak yatırımın askeri ve stratejik önemi konusunda fikir ve ülkü birliğinin oluşması ve pekişmesini sağlamıştır. Bu doğrultuda İHA’lar ve bunları oluşturan kritik alt sistemler, ulusal savunma sanayiinin geliştirilmesinde en öncelikli alanlar olarak belirlenmiştir. Sonuç ise hem platform hem de sistem bazında geniş bir ürün yelpazesinin oluşması; bu yelpazenin insansız kara ve deniz araçlarını da kapsayacak şekilde yayılması olmuştur.

Türk yapımı İHA’ların Ukrayna ve Azerbaycan tarafından kullanımı ve bu kullanımların askeri-siyasi özkütleleri, Türkiye’yi savunma ihracatının stratejik boyutuyla daha sık karşı karşıya getirmekte. Ukrayna’nın Türk yapımı İHA’ları kullanması Rusya’nın sert tepkisine neden oldu ve Moskova bu rahatsızlığını Devlet Başkanı seviyesi dahil sık sık dile getiriyor. Öte yandan Azerbaycan’ın Türk İHA’larını da kullanarak Dağlık Karabağ’da elde ettiği ezici askeri üstünlüğün, Güney Kafkasya’da ciddi jeopolitik yansımaları oldu.

Sonuç olarak İHA ihracatının askeri ve siyasi ilişkileri geliştirmek için değerli bir kaldıraç olmasıyla birlikte, üçüncü ülkeleri de siyasi-stratejik denkleme sokma potansiyeli yüksek. Esasen bu olgu yalnızca İHA değil, muharip uçak ve gemi, füze sistemleri gibi ileri teknoloji içeren ana silah platformları için de aynen geçerli. S-400 ve F-35 meseleleri, bu olgunun hatırlatıcıları oldu. Türkiye, İHA özelinde savunma ihracatının bu karmaşık boyutuyla yeni tanışıyor.

Kaynak: Savunma ve havacılık teknolojileri araştırmacısı Arda Mevlütoğlu / Perspektif

Yorum yapın