F-35'lerin uluslararası hukuk boyutu da var

Türkiye’nin F-35 programındaki haklarını korumak için ABD'de girişimlerde bulunması yeni bir dönem başlatabilir. Uzmanlara göre sürecin sadece ABD hukuku boyutu yok. Hem kamu hem de özel iştirakler haklarını uluslararası hukuk önünde de arayabilir.

Takvimler 2019 Temmuz’u gösterdiğinde ABD’nin Türkiye’yi F-35 ortak programından çıkardığını duyurmuş, konunun hukuki kısmından ziyade askeri ve siyasi yankıları üzerinde daha çok durulmuştu.

Gerekçe olarak S-400’lerin alımını öne süren ABD tarafı bu süreçte Ankara’nın parasını ödediği F-35’leri de teslim etmemiş, halihazırda eğitimleri devam eden Türk pilotların programı da sonlandırılmıştı.

Aradan geçen zamanda taraflar somut bir ilerleme kaydedemedi ve Türkiye geçtiğimiz günlerde ABD’li bir hukuk firmasıyla anlaştığını, yasal haklarını arayacağını duyurdu.

Bu hamleyle beraber akıllara Türkiye’nin söz konusu süreçte hukuki pozisyonu, özel şirketlerin durumu ve daha da önemlisi ABD’de atılan adıma benzer bir hamlenin uluslararası arenada atılıp atılmayacağı gibi sorular geldi.

Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Selami Kuran, sürecin hukuki boyutlarını anlatmakla kalmadı, F-35’e parça üreten özel şirketlerin de bir şekilde sürece müdahil olabileceği konusunda önemli değerlendirmeler yaptı.

Hukuki sürecin iki farklı boyutu var

F-35 programının birden fazla ülkenin ortak üretim projesi olduğunu anımsatan Kuran, meselenin hukuki yanı ele alındığında iki farklı boyutu olduğunu ve konunun ‘ABD hukuku’ ile ‘uluslararası hukuk’ düzleminde ayrı ayrı ele alınabileceğini vurguladı.

ABD’nin en önemli silah üretici firmalarından Lockheed Martin’in F-35 projesinde ana yüklenici olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Selami Kuran, bu projeye dahil olmak isteyen devletlerin belirlenmiş bir zaptı imzalayarak taraf olduğunu söyledi.

Bunun ne anlama geldiğini sorduğumuz Prof. Dr. Kuran, “Türkiye de bu zaptı imzaladı. Bunun önemi şurada; mutabakat zaptı netice itibarıyla uluslararası bir anlaşma ve bu nedenle uluslararası hukukta karşılığı var. Yani elimizde devletler arasında imzalanmış ve uluslararası hukuka tabi bir sözleşme mevcut. F-35 projesi ABD’nin kendi ulusal projesi değil, uluslararası bir iş” yanıtını verdi.

Türkiye egemenlik hakkının getirdiği adımı attı

Prof. Dr. Selami Kuran, Ankara’nın S-400 satın almadan önce çeşitli kanallardan hava savunma sistemi ihtiyacı olduğunu muhataplarına ilettiğini belirterek, bunun neden önemli olduğunu şu şekilde anlattı:

“Türkiye egemen bir devlet ve bunun getirdiği bazı yükümlülükler de var. Uluslararası hukuka göre kendi kara sınırları, deniz yetki alanları ve hava sahasını korumakla görevli. Bu sadece bir hak değil, aynı zamanda hükümlülük. Ankara, bunun gereği olarak hava savunma ihtiyacını defalarca dile getirdi. Sonuç alamadı. Ardından da Rusya’dan S-400’ler temin edildi.

Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus 1969 yılında imzalanan Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi… Bu sözleşmenin 26. maddesi imza atan ülkelerin anlaşmaya uymasının zorunluğu olduğunu anlatır. Biz buna hukukta ‘ahde vefa’ ilkesi diyoruz. Taraf devletlerin sözleşmeye bağlı kalması ve ‘iyi niyet’ çerçevesinde üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeleri gerektiğini tanımlar. ABD’nin buna uymadığını görüyoruz.”

Türkiye’nin program çıkarılması hukuk dışı

Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Selami Kuran’ın net bir şekilde belirttiği bir diğer husus Türkiye’nin programdan çıkarılmasının ‘hukuk dışı’ bir uygulama olduğu…

Türkiye’nin imza attığı sözleşmede ‘program dışına çıkarılma’ gibi bir madde olmadığı bilgisini paylaşan Prof. Dr. Kuran, sürecin hukuki boyutuna dair şunları söyledi:

“Sözleşmenin 17. maddesi herhangi bir uyuşmazlık durumunda komite oluşturulmasını öngörüyor. Yani her ülkeden bir temsilcinin olacağı bir yapı oluşturulsun, kararı onlar versin denmiş. ABD’nin Türkiye’ye ilişkin aldığı karar öncesinde böyle bir kurul oluşturulmadı, Ankara’nın ısrarlı çağrılarına rağmen kimse toplanmadı, uzman heyetin görüşü alınmadı.

Mutabakat zaptında taraflardan birinin F-35 ortak üretim programından çıkarılması, F-35 uçaklarının transferinin durdurulması gibi bir madde yok. Daha Türkçe bir ifadeyle ABD’nin Türkiye’yi F-35 programından çıkarabileceği bir madde sözleşmede yer almıyor. Bu nedenle uluslararası bir anlaşmanın maddeleri açık ve net bir şekilde ihlal edildi. Türkiye, hukuksuz bir şekilde sadece askeri ve siyasi gerekçelerle programdan çıkarıldı.”

9. ve 12. maddenin işletilmesi için fiili durum oluşmadı

Mutabakat zaptının 9. ve 12. maddesinde ise ‘fikri mülkiyet’ hukukuna dair atıflar olduğunu anımsatan Kuran, “ABD bize bu maddeleri ihlal ettiğimizi söylüyor. Yani ‘S-400 aldınız ve F-35’in kritik verilerinin üçüncü bir devletin eline geçmesine neden olacaksınız’ iddiasında bulunuyorlar” dedi.

Türkiye’nin de buna karşılık olarak hem diplomatik kanallardan hem de askeri-siyasi aracılar üzerinden ‘araştırma komisyonu’ talep ettiğini hatırlatan Prof. Dr. Kuran, teknik araştırma yapılmadığını ve karşı tarafın iddialarının resmi olarak herhangi bir şekilde kayıt altına alınmadığını söyledi. Kuran’a göre bu durum, Türkiye’nin daha önce imza attığı özel yükümlülükleri ihmal etmediği anlamına geliyor hukuk önünde…

Özel şirketler de hukuki süreç başlatabilir

Bu noktada merak ettiğimiz bir diğer konu özel şirketlerin durumu... Türk firmaların F-35 projesinde 800’ün üzerinde yedek parçanın üretiminde kritik roller üstlendiğini ve bu süreci başarılı bir şekilde tamamlayabilmek için milyonlarca dolarlık yatırım yaptıklarını anımsatıyoruz.

Prof. Dr. Kuran, Türk özel şirketlerin yüklenici sözleşmesindeki tahkim hükümlerine göre kendi yasal haklarını arayabilecekleri, zararın karşı taraftan tanzim edilmesini talep edebilecekleri yanıtını veriyor…

İlk etapta paranın iadesi istenebilir

Gelecek dönemlerde Türkiye’nin uluslararası hukuk önünde de hem kamu hem de özel şirketler için farklı adımlar atabileceğini söyleyen Prof. Dr. Selami Kuran, izlenmesi gereken yol haritasına dair şöyle konuştu:

“Öncelikle ‘Danışma Komitesi’ kurulması sağlanmalı ve eldeki tüm veriler burayla paylaşılmalı… ABD’li hukuk firması ile yürütülecek süreç yakından takip edilmeli. Hem kamu hem de özel sektör için ortaya çıkan zararın karşı taraftan tanzimi istenmeli. İlk etapta bugüne kadar ödemesi yapılmış yaklaşık 1 milyar doların iadesi istenebilir.

Projeye tekrardan dönülmesinden ziyade sözleşmeye uyulmamasından ötürü Ankara’nın doğan haklarının peşinden koşulacaktır. Projeye dahil olan özel şirketler de tahkime başvurabilir. Lockheed Martin firmasına karşı da dava açılabilir.

Sonuç olarak mutabakat zaptının açık ihlali söz konusudur ve Türkiye devlet olarak zarar uğramıştır. Bu zararın ekonomik, askeri, siyasi boyutları vardır ve bunlar için de diplomatik kanallar üzerinden ABD’den talepte bulunulabilir.

Ben tüm bu süreçlerin ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden’in Türkiye ile ilişkilerinin seyrine göre bir biçim alacağını düşünüyorum. Eğer Biden yönetimi de F-35 konusunda mevcut durumun devam etmesi yönünde ısrarcı olursa Türkiye hem devlet nezdinde hem de özel şirketler bazında haklarını alabilmek için hukuk çerçevesinde hareket edecektir.”

Kaynak: TRT Haber

Yorum yapın