Uzay yüzyıllarca insanlık için gizemli bir alan olarak ilgi çekti. 1957’de Sovyetler Birliği tarafından gerçekleştirilen ilk yapay uydu Sputnik 1’in uzaya fırlatılmasından bu yana uzayla ilgili birçok gelişme yaşandı. ABD ve Sovyetler Birliği arasında yaşanan uzay yarışı yeni teknolojilerin gelişmesini sağlarken, dünyanın uydusu olan Ay’a 1969 yılında ayak basılmasıyla yeni bir boyut kazandı. Son yıllarda ise yeni uzay yolculuğunun ilk hedefi hâline gelen Mars için özel sektör dahil birçok kurum araştırmalarını genişletti.
Günümüzde ABD’nin Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (National Aeronautics and Space Administration -NASA), Çin Ulusal Uzay İdaresi (China National Space Administration -CNSA), Space X, Blue Origin ve Virgin Galactic gibi birçok kuruluş Mars yolculuğu ile ilgili roket araştırmaları yapıyor. Ancak derin uzay yolculukları için tasarlanan güneş enerji hücreleri yeterli güç kapasitesine sahip olmadığından, Mars yolculuklarının daha hızlı gerçekleşmesi için yeni enerji kaynakları değerlendiriliyor.
Uzay roketleri için alternatif ve güçlü bir seçimin nükleer enerji tarafında gerçekleşebileceği düşünülüyor. Düşük ağırlıkta bir nükleer reaktörle hidrojen iticilere sahip roketlerin yeni uzay yolculukları için güçlü bir alternatif olması ihtimal dahilindedir. Bu tasarımda motor çıkışından herhangi bir radyoaktif madde çıkmazken elde edilen güç oldukça yüksek olabiliyor.
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz: "Nükleer Enerjili Roketler"