MEF Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu, Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in nükleer açıklamasını değerlendirdi.
Nükleer silahların kullanacağı bir savaşın kazananının olmayacağını belirten Kibaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Putin, Rusya'nın caydırıcı nükleer kuvvetlerini "özel alarm" durumuna geçirmiş! Tabii ki, bu hafife alınacak bir gelişme değil. Ancak, Putin de biliyor ki, tarafların karşılıklı olarak nükleer silahlar kullanacağı bir savaşın kazananı olmaz. Kaybedeni tüm dünya olur! Neden mi?
Soğuk Savaş dönemini en iyi anlatan ifadelerden biri “nükleer dehşet dengesi” tanımıdır. ABD ile Sovyetler Birliği arasında nükleer alanda yaşanan hızlı silahlanma yarışı sonucu varılan ve tüm dünyanın yok olmasına sebep olabilecek bir savaş olasılığını donduran denge durumunu ABD’de etkili bir düşünce kuruluşu olan RAND Corporation bünyesinde araştırmalar yapan strateji uzmanı Albert Wohlstetter 1956 yılındaki aynı başlığı taşıyan bir çalışmasında “delicate balance of terror” olarak tanımlamıştır.
Soğuk Savaş döneminde, ABD ve SSCB, okyanusların derinliklerinde seyreden nükleer denizaltılarda (Submarine Launched Ballistic Missiles-SLBM) ve karada yeraltında silolarda konuşlandırılmış kıtalararası balistik füzelerin başlıklarında (Intercontinental Ballistic Missiles-ICBM) ve bir kısmı sürekli havada seyir halindeki uzun menzilli bombardıman uçaklarında (Strategic Air Command - SAC), karşı taraf ilk saldırıyı yapsa dahi tümü imha edilemeyecek kadar çok sayıda, nükleer silahları kullanıma hazır halde bulunduruyordu.
Üçlü sacayağı (triad) olarak tanımlanan bu silahlar, maruz kalınan ilk saldırının etkilerine rağmen, "ikinci vuruş yeteneği" (second strike capability) ile çok güçlü karşılık vererek, karşı tarafa kabul edemeyeceği büyük zarar verebilecek imkanı iki “süpergüç” ülkeye sağlıyordu.
Sahip oldukları “ikinci vuruş yeteneği” sebebiyle her iki süpergücün de ilk saldırıyı yapıp bir avantaj sağlama düşüncesi olsa dahi, karşı tarafı tamamen yok edemeyeceğini bildiği ve kendisine kabul edemeyeceği bir zararı verebilecek şekilde karşılık verebileceğini gördüğü için taraflar bu silahları kullanma konusunda geri adım atmışlar ve yetkili olmayan şekillerde kullanılmasını engellemek için de son derece ciddi teknik önlemler almışlardır.
Bir nükleer savaş çıkması ve binlerce nükleer başlığın kullanılması durumunda kazanan tarafın olmayacağı ve topyekün bütün dünya milletlerinin yok olabileceği gerçeği karşısında süpergüç olarak adlandırılan bu ülkeler birbirlerine yönelik bir saldırıya girişmekten caymışlardır.
Bir başka deyişle, caydırıcılık teorisi “nükleer dehşet dengesi” koşullarında etkili olmuş ve Doğu ile Batı blokları arasındaki potansiyel bir nükleer savaş olasılığının gerçeğe dönüşmesini engellemiştir.