Lockheed Martin’in kısa tarihçesi ve devlet ilişkileri-2

Loughead Kardeşler

Şimdi de Loughead kardeşlerin kurduğu şirketleri inceleyelim isterseniz. Glenn L. Martin’in şirketinin kuruluşundan 4 ay gibi kısa bir süre sonra 19 Aralıkta 1912’de yaklaşık 100 mil uzakta San Francisco’da Allan ve Malcolm Loughead kardeşler Alco Hydro-Aeroplane şirketini kurdular. Gündüzleri araba tamiri yaptıkları garajda akşamları da deniz uçağı projesine yoğunlaşmışlardı.

Buraya bir parantez açıp havacılık tarihi açısından önemli olan bir diğer bilgiyi de eklemek isteriz. Allan Loughead, George Gates ile birlikte, 1910 yılında dünyanın ilk iki pilotlu uçuşunu gerçekleştirdi. Bu iki pilotlu uçuşta Allan kanatçıkları kontrol ederken, George da yön dümeni ve irtifa dümenini kontrol ediyordu.

Parantezi kapatıp tekrar Alco Hydro-Aeroplane’in hikayesine devam edelim. Alco Hydro-Aeroplane şirketi ilk uçaklarının üretimini 1913 yılında tamamladı. G modeli olarak adlandırılan bu uçak, 1915 yılında düzenlenen uluslararası Panama-Pacific sergisinde San Fransisco körfezi üzerinde ucuşlar gerçekleştirdi. 600’den fazla müşteriye ucuş bileti satıldı ve sorunsuz olarak uçuşlar tamamlandı.

Bu şekilde para kazanarak hayallerindeki projeleri gerçekleştirmeye çalıştılar. 1916 yılında şirketin ismi Loughead Aircraft Manufacturing olarak değiştirildi. İsim değişikliği ile beraber şirket Santa Barbara şehrine taşındı. Bu yıllarda 20 yaşında olan Jack Northrop’da bu şirkette teknik ressam olarak işe başlamıştı.

Yazımızın ilk bölümünde bahsetmiştik. Bugün havacılık sektöründe dev olan şirketlerin sahiplerinin aynı dönemlerde ortaya çıkıp, birlikte çalıştıklarını görüyoruz. Bu tespite dair bir diğer örnek olarak Loughead ve Northrop’un yolunun kesiştiğini görmüş olduk şimdi de. Santa Barbara’daki garajda 10 kişilik F1 modelini geliştirmek için yoğun çaba harcadılar. Bu geliştirme faaliyetleri yeni modellerin tasarlanması için örnek teşkil etti. Fakat bu yoğun çabanın karşılığını alamadılar. F-1 modelinin donanmaya satışı gerçekleşemedi. Çünkü rakip firma ürününü daha hızlı bir şekilde üretip donanmaya teslim etmeyi başarmıştı.

Buradaki dersimizi de çok net anlamak zorundayız. Bu dersi “Savunma sektöründe kullanılacak ürününüzü rakiplerden daha hızlı geliştirmeli ve en hızlı şekilde kullanıcının hizmetine sunmalısınız” diyerek kaydediyoruz. Dikkatinizi çekmek istediğimiz önemli bir husus var bu noktada. Havacılık sektöründe sözleşme yapılamaması yani sipariş alınamaması durumu, sektörün doğası gereği ürün geliştirme ve işletim maliyetleri çok yüksek olduğundan şirketi iflasa kadar sürükleyebilmektedir. Eğer savunma sektöründe faaliyet gösteriyor ve orduyu destekliyorsanız zaman en az inovasyon kadar önemlidir. İhtiyaç durumunda ürününüz kullanıma hazır olmak zorundadır.

Loughead Aircraft Manufacturing şirketi 1920 yılında kapılarını kapatmak zorunda kaldı. Son geliştirdikleri yekpare yapı ile zamanına göre oldukça devrimci bir uçak olan Model S-1 maalesef pazarda tutunamadı. Öngördükleri satışları gerçekleştiremedikleri için iflas ettiler.

1926 yılında yeni bir girişim ortaya çıktı. Allan Loughead, John Northrop, Kenneth Kay ve Fred Keeler Loughead birlikte Loughead Aircraft Corporation şirketini kurdular. Yeni kurulan şirkette John Northrop baş mühendis olarak görevlendirildi. Şirket, Hollywood’da bir garajda ilk olarak “Vega”yı geliştirdi. Bu uçak yüksek hızlara çıkabilmekte ve beş kişiyi taşıyabilmekteydi. Tek kanatlı olması ve ağaçtan yapılması da belirleyici özellikleri arasındaydı. Zamanında büyük başarı yakalayarak satış rekorları kırdı. Ayrıca bu Vega uçaklarını önde gelen yayımcılardan Francisco Examiner’e satmaları da firmanın ününün artmasını sağladı.

George Hubert Wilkins 1928’de “Golden Eagle” (Altın Kartal) ile tarihin ilk başarılı Kuzey Kutup ve Güney Kutup uçuşunu gerçekleştirdi. Northrop 1928 yılında Loughead Aircraft Corporation’dan ayrıldı ve bir süre başka yerlerde çalıştıktan sonra kendi şirketini kurdu. Fred E. Keeler şirketin başkanı ve aynı zamanda büyük hissedarıydı. Keeler firmayı 1929 yılında Detroit Aircraft Corporation şirketine sattı. Bu küçük şirket Detroit Aircraft Corporation adlı piyasa devi tarafından adeta yutuldu. Beklentileri gerçekleşmeyen Loughead bu işten çekilerek hisselerini sattı.

Bu arada Loughead kardeşler 1934 yılında yanlış telaffuz edildiği için farklı anlaşılan soy isimlerini “Lockheed” olarak değiştirmeye karar verdiler. Olumsuzluklarla sonuçlanan havacılık maceralarından yılmayan Allan Lockheed 1937 yılında Alcor Aircraft adlı yeni bir şirket kurdu. Fakat talihsiz bir test ucuşu firmanın çok kısa sürede kapanmasına sebebiyet verdi. Sonrasında Allan bir firma daha kurdu ama o firma da malesef başarı sağlayamadı. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kariyerine emlak komisyoncusu olarak devam etmeye karar verdi. Havacılık tutkusu onun sektör ile olan bağını korumasını sağladı ve yeni işiyle eş zamanlı olarak havacılık konusunda da danışmanlık yapmayı tercih etti. Vefat ettiği yıl olan 1969 yılına kadar Lockheed Aircraft Corporation ile resmi olmayan bir şekilde irtibatını sürdürdü.

Lockheed Martin Corporation’a giden yol

Öte yandan yatırımcılar Loughead hisselerini alarak Loughead Aircraft şirketini tekrar canlandırmayı başardılar. Şirket 1934 yılında 2 motorlu, metal malzeme kullanılarak geliştirdikleri uçak ile tekrar havacılıkta yerini aldı ve para kazanmaya başladı. 2. Dünya Savaşına yakın bir zamanda Lockheed Aircraft Corporation Amerikan ordusuyla yakın ilişki tesis etmeyi başardı. O yıllarda kurulan bu güçlü bağ günümüze kadar devam etmektedir. Bu ilişkiler sonucunda ilk olarak çift motorlu P-38 Lightning uçağını ürettiler. Uçak ilk ucuşunu 1939 yılında yaparak çok iyi performans gösterdi. Bu uçaktan yaklaşık 10.000 adet üretildi. Savaş yıllarında da uçağın üretimine devam edildi.

1943 yılında uçak mühendisi ve tasarımcısı Clarence L. (Kelly) liderliğinde oldukça gizli ve teknoloji içeren British De Havilland jet motoru üzerine inşa edilen savaş uçağını geliştirdiler. P-80 Shooting Star uçağı ilk Amerikan jet uçağı olma özelliğine sahip oldu ve 1945 yılında hizmete alındı. Bu uçaktan 1.715 adet üretildi. Bu faaliyetler farklı modellerle devam ederken ve şirket hızla güçlenirken 1993 yılında da F-16 savaş uçağının tüm haklarını General Dynamics firması Lockheed Aircraft Corporation’a devretti.

F-16 uçağı, tek motorlu, süpersonik ve çok amaçlı kullanıma sahip bir savaş uçağıdır. Operasyon ortamında kendisini kanıtlamış, manevra kabiliyeti oldukça yüksek ve dünyada en fazla sayıda üretilmiş 3. savaş uçağı olması ile de dikkat çekmektedir. 4.600’den fazla olan üretim sayısı ile dünyanın pek çok ülkesinde hala kullanılmaya devam etmektedir. Bu alımdan kısa bir süre sonra Lockheed Aircraft Corporation 1995 yılında diğer bir dünya devi olan Martin Marietta ile birleşerek bugünkü ismi olan Lockheed Martin Corporation ismini aldı. 2015 yılında ABD’nin en büyük askeri helikopter firması olan Sikorsky’i UTC’den satın almıştır. Defence news dergisinin dünya sıralamasında 2019 yılında dünyanın 1 numaralı savunma ve havacılık şirketi olmuştur.

Bu yazıda kısaca ele alındığı üzere uçak şirketleri tarihsel serüvenleri içinde büyük badireler atlatmış ve ekonomik krizlerden etkilenmiştir. Genelde güçlerini savaş yıllarında arttırdıklarını da gözlemliyoruz. Gerçek olan şu ki havacılık şirketleri daima yeni teknolojiler geliştirerek mücadelelerini sürdürmeye çalışmışlardır. Tabi devletin bu ürünlerden alım yapması çok önemli olup sektörün gelişmesine doğrudan katkı sağlamaktadır.

Lockheed Martin firmasının yükselmesinde Amerikan Hava Kuvvetlerinin ihtiyacını kendi ülkesinden sağlaması dolayısıyla firmanın güçlenmesini ve dünya çapında bir firma olması sağlamıştır. Diğer önemli husus firma bugüne gelene kadar defalarca şirket satın alma ve birleşmeleri sürekli bir büyüme içinde olmuştur. Sektörün büyük firmaları müşterilerininin ihtiyaçlarını karşılamak, yeni müşterilere ve teknolojilere ulaşmak için devamlı yeni şirket alımları ve birleşmeleri arayışı içindedir. Bu yolla yapılan inorganik büyümeler ve konsolidasyon tüm sektörde son yıllarda artan bir hızla devam etmektedir

Günümüzde de savunma ve havacılık sektörü aynı şekilde işlemeye devam etmektedir. Devlet desteği olmadan faaliyetlerin devamlılığını sağlamak oldukça güçtür. Çünkü havacılık finansal olarak güçlü olmayı gerektiren sektörlerin başında gelir. Ürünlerin yüksek teknoloji içermesi bütçenin ve harcamaların büyük olmasına neden olur. Aslında havacılık tarihi hep inişli çıkışlı olmuştur. Yatırımlar yapılırken, hedefler belirlenirken bu hususlar asla unutulmamalıdır. Doğru zamanda ve ihtiyaç anında ürünü en hızlı şekilde teslim edebilmek çok büyük öneme sahiptir. Bir ülke teknoloji içeren sanayisini özellikle havacılık ve savunma ihtiyaçlarını kendi yerli endüstrisinden sağlamalıdır.

Kaynak: Haber.aero / Şükrü Çetinoğlu

Yorum yapın