Makale: Çin’in Ortadoğu’daki şaşırtıcı dron satışları

Nisan ayının ortalarında medya organlarında yayımlanan haberlere göre, Joe Biden yönetimi Birleşik Arap Emirlikleri'ne 23 milyar dolarlık silah satışı gerçekleştirmeyi planlıyor. Satışlar arasında F-35 uçakları, MQ-9B silahlı dronlar ve diğer ekipmanlar yer alıyor.

Biden yönetiminin bu kararı, en azından kısmen, Orta Doğu silah pazarında ortaya çıkan yeni bir dinamik, daha açık bir ifadeyle Çin yönetiminin sessiz sedasız pazarlama manevraları tarafından tetiklendi: Çünkü, Pekin, Washington'un Körfez’deki kilit ortaklarına insansız hava araçları satma konusundaki suskunluğunu, bölgeye kendi yayılımında giderek daha fazla oranda kullanıyor. Eğer ki dronlarda ve diğer silah satışlarında bu eğilim böyle devam ederse, Washington'un kaldıraçlarını zayıflatacak ve potansiyel olarak temel Amerikan çıkarlarını tehlikeye atacaktır.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI / The Stockholm International Peace Research Institute), geçtiğimiz Mart ayında, 2016'ten 2020'ye kadar gerçekleşen küresel silah transferlerinin 2011-2015 arasında yapılanlara göre kıyasla düşüş sergilediğini belirten bir rapor yayınladı. Fakat, her an değişkenlik sergileyen bir görünüme sahip Orta Doğu'daki silah ithalatı ise aynı dönemde yüzde 25 artmış bulunuyor. Bölgedeki ülkelere yapılan silah satışlarının da gelişmiş tanklar, uçaklar, gemiler ve uydular içerdiği açıklandı. Rapor, Orta Doğu silah pazarının giderek daha kalabalık, sağlam ve rekabetçi hâle geldiğini gösteriyor.

Ancak, son SIPRI raporuyla kamuoyunun bilgisine sunulan verilerin içerdiği en büyük sıra dışılık bu değil… Tarihsel olarak Orta Doğu bölgesinde büyük bir savunma sanayi tedarikçisi olarak nâm salmayan Çin, 2016-2020 yılları arasında Suudi Arabistan’a silah ticaretini yüzde 386, Birleşik Arap Emirlikleri’ne ise yüzde 169 oranında artırmış. Raporun ortaya koyduğu asıl dikkat çekici ve kilit veri bu…

Çin’in, bölgede ABD’nin iki önemli güvenlik ortağı olan bu Arap ülkelerine yaptığı silah satışındaki büyük artış yüzdesi, aynı anda müthiş bir satış rakamına karşılık gelmiyor. Aksine, yapılan toplam satış, oldukça düşük bir başlangıç noktası oluşturmakta…

ABD’nin Ortadoğu ve Körfez’e silah tedarikindeki onlarca yıllık mutlak egemenliği çatırdıyor

Amerika Birleşik Devletleri, Körfez’deki güvenlik ortakları Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri için hâlâ önde gelen bir silah tedarikçisi olma konumunu muhafaza ediyor. Kongre Araştırma Servisi tarafından ilân edilen SIPRI verilerine göre, Amerikan yönetimi, 2000-2019 yılları arasında, Suudi Arabistan tarafından ithal edilen bütün silahların yaklaşık yüzde 61'ini, Birleşik Arap Emirlikleri’nin de yüzde 56'sını tedarik etmiş.

Çin ise aynı dönemde gerek Suudi Arabistan, gerekse Birleşik Arap Emirlikleri ile girdiği satış danslarında yüzde 1 simgesel barajını dahi aşamadı. Fakat, geçmişteki bu güven veren tabloya karşılık,  Pekin’i, en azından bundan sonra, Orta Doğu silah pazarında alâkasız bir oyuncu olarak görüp hafife almak çok ciddi bir hataya dönüşecektir. Çünkü, Çin yönetimi bölgeye girmek ve silah tedariki konusunda söz sahibi baş aktörlerden birine dönüşebilmek için agresif bir şekilde saldırıyor ve bunun aynı bölgedeki temel Amerikan çıkarları açısından mutlaka bazı olumsuz sonuçları olacaktır.

Pekiyi, Körfez bölgesinde Çin varlığının ticaret hacmi açısından olmasa bile oransal olarak kaydettiği bu patlamada, başrolü hangi unsurlar üstleniyor? Cevabı basit… Çin, ABD’nin stratejik ortaklarının üslendiği bu bölgeye, ilk aşamada “dron satışları” üzerinden sızıyor.

Suudi Arabistan, tarihinde ilk olarak 2014 yılında Çin’den bir avuç CH-4 dronu satın aldı. Bu, hiç kuşkusuz ki simgesel bir alışverişti. Fakat, ardından ölümcül saldırı yeteneğine sahip en az 15 adet Wing Loong II dronu daha edindi ve şimdi de bunlardan tam 285 tane daha satın almak için Çinli ithalatçılara açık bir ilgi gösteriyor.

Benzer şekilde, Çin, 2011 yılında Birleşik Arap Emirlikleri'ne en az 5 adet Wing Loong I dronu sattı. Abu Dabi, dron filosunu sayıca ve kapasite olarak güçlendirmek için o kadar istekliydi ki, 2017'te yeni nesil örnekleri tanıtılan Wing Loong II dronları için ilk ihracat müşterisi olmak üzere kaydoldu. SIPRI verileri, Birleşik Arap Emirlikleri'nin o zamandan beri Orta Doğu'daki savaş alanlarında boy göstermeye başlayan Wing Loong II dronlarını silahlandırmak üzere 500 adet de Blue Arrow-7 füzesi satın aldığını ortaya koyuyor.

CH4 ve Wing Loong I, kabaca Amerikan yapımı MQ-1 Predator'a benzeyen iki silahlı dron modeli. Öte yandan, Wing Loong II ise bunlara göre çok daha gelişmiş bir makine. Havada daha yüksek bir performans sergileyebilmesi için yükseltilmiş bir motora sahip, ayrıca daha yeni nesil aviyonik sistem ve ileri düzeyli sensörler içeriyor. En önemlisi de gövdesinde 12’ye kadar füze taşıyabilmekte.

Bölgede piyasasını sessiz sedasız genişletmeyi hedefleyen Çin, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin yanı sıra, aynı dönemde Mısır, Irak ve Ürdün'e de silahlı insansız hava araçları sattı. Üstelik, bu dronlar yalnızca gösteri yapmak için de alınmadı. Çin yapımı İHA ve SİHA’lar, Libya, Yemen ve diğer çatışma noktaları da dahil olmak üzere bölgesel savaş meydanlarında aktif olarak kullanılıyor.

Ne pahasına olursa olsun satmak… Ya da etik kurallar eşliğinde satmak… İşte, bütün mesele bu!

ABD Kongresi’nin yürütme organlarındaki yetkililer, Amerikan silahlarının Orta Doğu'daki hükûmetlere satış anlaşmalarını gözden geçirip bunlara onay ya da red verirken, haklı olarak bir dizi önemli ölçütün ışığında ilerliyor. Bunlar arasında, örneğin, söz konusu satış Washington’un bölgesel güvenlik çıkarlarını ve oradaki güç dengesini nasıl etkileyecek? Yanı sıra, Amerika Birleşik Devletleri üzerindeki güvenlik yükünü azaltacak ve alıcı ülkenin ABD güçleriyle ortak çalışma yeteneğini geliştirecek mi? Alıcı hükûmet, satın aldığı teknolojiyi ABD’nin rakiplerine sızma riskinden yeterince koruyabilecek mi? Satış, müttefik devlet İsrail'in niteliksel askerî avantajını nasıl etkileyecek? Alıcı devlet, aldığı silahları baştan ilân ettiği satın alma amacına uygun bir şekilde kullanacak mı?

ABD hükûmetinin geleneksel silah transfer politikasındaki onay ya da redlerini belirleyen en belirgin hususlardan biri de şudur:

Alıcının, rakip yabancı tedarikçilerden karşılaştırılabilir sistemler elde etme yeteneği ne düzeyde?

Çin, Körfez Ülkeleri’nin ihtiyaç duyduğu gelişmiş silahları sunan ülkelerin saflarına katıldıkça, bu sorunun cevabı giderek daha kritikleşecektir. Washington’un güvenlik ortakları önümüzdeki yıllarda Amerikan silahları karşısında gitgide daha fazla sayıda alternatife sahip olacak ve Çin'in askeri teknolojisi geliştikçe bu seçenekler daha cazip hâle gelecektir.

İşte, konunun en sonunda gelip düğümlendiği temel nokta da bu.  

Çin ve Rusya, ABD’nin Orta Doğu'daki silah satışlarıyla ilgili insanî endişelerini paylaşan iki ülke değil.  Pekin ve Moskova’nın yegâne derdi, aktif olarak Amerikan çıkarlarını baltalamaya çalışmak ve bu iştah açıcı pazardan ne pahasına olursa olsun irice bir pay kapmak. Bu ülkeler, sattıkları silahlar masum sivillere karşı dikkatsizce ya da kasıtlı olarak kullanıldığında uykuları kaçan türden yöneticilere, bu tavrı dayatan demokratik teamüllere sahip değiller. Ve başka hiçbir ülke de İsrail'in 2002 yılında kurulan Madrid Dörtlüsü’nde koruma altına alınan çıkarlarını, güvenliğini ABD'nin yaptığı gibi koruyamaz.

Ayrıca, ithalatçı bir ülke, özellikle büyük silahlar ve bağlı güvenlik sistemlerini satmak üzere girdiği önemli bir yarışı kazandığında, tedarikçi taraf, nakit gelirin yanı sıra, satışı yaptığı ülkede on yıllarca süren çeşitli önemli diplomatik, güvenlik ve savunma inovasyon üssü kurma imtiyazları da elde edebiliyor.

Biden yönetimi, yaklaşan tehlike karşısında uyanmışa benziyor

Ortadoğu’daki bu güncel manzara, görünen o ki, Biden yönetimi tarafından, Kongre’deki her iki partinin de onayı alınarak yeni bir satış stratejisinin yürürlüğe konulmasına yol açtı. Tarihî Abraham Anlaşmaları’nı sağlamlaştırmak ve İran'dan gelen saldırganlığa karşı daha yetenekli bir koalisyon kurmak için, mevcut yönetim 18 MQ-9B dronları ve diğer bazı silahların Birleşik Arap Emirlikleri'ne satışı üzerinden geçmişe göre daha esnek bir silah transfer stratejisini devreye sokmuş bulunuyor.

Pekin ve Tahran ilişkilerini gitgide derinleştirirken, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri yönetimlerinin Çin'den hassas silahlar tedarik etme konusunda iki kez düşünmeye başlayıp başlamadığını görmek bir hayli ilginç olacak.

Her ne olursa olsun, Körfez'deki silah ticareti manzarasının artık değiştiği açıktır. Dışişleri Eski Bakan Yardımcısı Clarke Cooper bu konuda henüz 2019 yılında Kongre'ye alarm verip yönetimi uyarmıştı. Cooper, daha o zaman karar vericilere hitaben, “Rusya ve Çin de dahil olmak üzere, rakiplerimiz, stratejik ortaklarımızın nazarında ABD'nin güvenilir ve uzun vadeli bir silah tedarikçisi olduğu yönündeki imajını bozmak, bu alanda kurulmuş onlarca yıllık sağlam ortaklıklarımızı çökertmek için kasıtlı bir şekilde çalışmaktalar, aynı hedef doğrultusunda da uzun vadeli stratejiler benimsediler. Bu sinsi plana karşı uyanık olmalıyız” şeklinde konuşmuştu.  

Gelişen ve dönüşen Orta Doğu silah pazarı, elbette ki ABD'nin bölgedeki herhangi bir ülkeye hiçbir etik ya da ticarî kurala uymadan, gözü kapalı şekilde silah tedarik etmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Washington, silah satışları söz konusu olduğunda ulusal çıkarlarını ve etik değerlerini dikkatli bir şekilde korumaya devam etmelidir. Ancak, Çin'in Körfez'deki kilit Amerikan ortaklarına silah satışlarını artırmasının, bundan böyle, Washington'daki yetkililerin önlerine gelen satış teklif dosyalarını değerlendirirken biraz daha zorlanmasına yol açacağı da tartışılmaz bir gerçektir.

(*) Üç imzalı bu ortak makalenin yazarlarından Bradley Bowman, Demokrasilerin Savunması Vakfı’nın (The Foundation for Defense of Democracies) Askerî ve Politik Güç Merkezi’nde (The Center on Military and Political Power) kıdemli direktördür. Hava Binbaşı Jared Thompson da aynı merkezde konuk askerî analist olarak çalışmaktadır. Ryan Brobst ise yine aynı merkezde kadrolu bir araştırma analistidir.

Okuduğunuz makalede ifade edilen görüşler yazarların kişisel görüşleridir ve bunlar ABD Savunma Bakanlığı ya da Hava Kuvvetleri'nin resmî görüşlerini temsil etmeyebilir.

Yorum yapın