Makale: Çin’in çılgınca genişleyen donanması Amerikalı askerî gözlemcileri tedirgin ediyor

Çin Donanması, yakın bir gelecekte büyüklüğünün hangi noktalara ulaşacağını bir kenara bırakın, şu anda bile ABD Donanması'ndan çok daha büyük bir askerî güce dönüşmüş durumda. Ki aynı donanmanın, bütünüyle askerî donanıma sahip gemilerden oluşan sözde “sivil” sahil güvenlik filosunu bile genel bir sayıma dahil etmeye gerek olmaksızın, 2030 yılına kadar 500 gemilik dev bir askerî güce dönüşeceği öngörülüyor.

Pekin’in son çeyrek yüzyıl boyunca sürüp giden gözü kara silahlanma politikaları dikkate alındığında, bu durum, ABD’nin gelecekte Çin donanması tarafından Pasifik’te saldırgan ve işgalci bir askerî eyleme girişilmesi durumunda, ABD donanmasının bu saldırganlığa karşı koymada güçsüz kalacağını haberliyor.

ABD Donanması, İkinci Dünya Savaşı yıllarından bu yana, caydırıcı deniz askerî varlığını yeryüzünün dört bir tarafındaki gerilimli sularda bulundurmaya önem verdi. Bu şekilde bir tür dünya devriyeliği üstlenen Pentagon, 1940’lı yıllarda kanlı çarpışmaların yaşandığı Pasifik’teki filosunu istikrarlı bir şekilde gelişip güçlendirirken, geriye kalan deniz gücünü de Baltık, Karadeniz, Akdeniz, Hint Okyanusu ve Basra Körfezi gibi tansiyonu yüksek bölgelerin denetimine tahsis etmiş durumda.

Kızıllar Pasifik’te bir işgâl eylemine kalkışırsa ne olacak?

İşte, Çin ile yaşanan asimetrik deniz gücü sorunu da bu küresel yayılımdan kaynaklanıyor. Elindeki deniz gücünü kürenin dört bir köşesine yetiştirmeye çabalayan ABD Donanması, Pasifik'te beklenmedik bir çatışmanın patlak vermesi durumunda, ezici bir bölümüyle o bölgeye yığılı durumdaki azâmetli Çin donanması karşısında geniş bir coğrafî alanda hem sayıca, hem de silah donanımı açısından zayıf bir konumda yakalanabilir.

Bu durumu öngören Donanma uzmanları, yakın zamanda (Aralık-2020), özellikle Çin tehdidini dikkate alarak hazırladıkları “Üçlü Hizmet Deniz Savaşı” (Tri-Service Maritime Warfare) adı verilen yeni bir strateji yürürlüğe koydu, çizdikleri yol haritasının kapağına da şu başlığı attı: “Denizde Üstünlük: Birbirine Entegre Edilmiş Tüm Deniz Gücümüzün İşbirliğiyle Gelen Galibiyet” (Advantage at Sea: Prevailing With Integrated All Domain Naval Power).

Buradaki “üçlü hizmet” ifadesinde kastedilen güçler, ABD Deniz Piyadeleri (United States Marine Corps), ABD Donanması (United States of America Department of the Navy) ve ABD Sahil Güvenliği’dir (United States Coast Guard).

Buna göre, ABD deniz güçleri, düşman karşısında ileri hatlarda konumlandırılmış, muharebe kapasitesi yüksek güçleri destekleyerek düşmanı oyalayacak ve bu tehdide topyekün karşılık vereceği en doğru ânı kollayacaktır. Böylelikle, ilk hattaki muharebelerde sistematik şekilde yıpratılan düşman için bu savaş gitgide kazanılmaz bir duruma ulaşacak ve en sonunda karşı tarafın çatışmayı daha da tırmandırma kararlılığı kırılacaktır.

Pekiyi, ağır askerî gemilerin savaşların kaderini belirleyecek nitelikte büyük ölçekli bir vurucu gücünün olmaması göz önüne alındığında, bir düşmanın belirli bir su parçasında “kazanılabilir” bir savaş başlatabileceğini düşünebileceği durumlar gerçekten de ortaya çıkabilir mi?

Çin donanmasının, en azından geçen yılın sonlarından itibaren, irili ufaklı 500 gemiye ulaşmasına ramak kalmış benzersiz bir deniz gücüne dönüşmesi, ABD askerî gözlemcileri için bu varsayımı da artık bir fantezi olmaktan çıkarmış bulunuyor. Evet, Çin donanması artık -özellikle Pasifik’te- ciddi bir tehdit ve bu tehdide karşı koymanın yolu da aralarında etkili bir şekilde ağ kurabilen, her türlü savaş operasyonunu yürütebilmek için uzun menzilli sensörlere ve silahlara sahip insanlı ve insansız gemilerin ağır bir karışımını oluşturmaktır.

“Mevcut güç iyi organize ve entegre edilirse, Çin saldırganlığını geri püskürtebilir”

İşte, Donanma’nın yeni strateji el kitabı da dağınık görünümlü deniz unsurları arasındaki bu karmaşık işbirliğinin temellerini atıyor.

Bununla birlikte, ABD Donanması, mevcut araç filolarını daha etkili organize / entegre etmenin dışında, Çin'in on yıl içinde bu sayıya ulaşma niyetine ayak uydurabilmek için mümkün olduğunca çabuk 500 ya da daha fazla gemiye genişleme yönünde niceliksel bir plan da yürütecek mi? Bu şimdilik belirsiz. Belki de Joe Biden yönetimi, tıpkı Barack Obama yıllarında olduğu gibi “düşman hedef” tanımını iyiden iyiye küçültüp, bu iyimser politika doğrultusunda silahlanmada büyük kısıntılara gidecektir

Eğer öyle olursa, Donanma, kendisinden sayıca çok daha kalabalık bir düşman donanmasının büyük ölçekli saldırılar başlatmak ya da belirli bir alanı ele geçirmek için kararlı bir şekilde hareket etmesi durumunda, ona etkili bir şekilde yanıt verebilecek midir? Bu yanıtı verebilmek için, o bölgeye çok ustalıklı bir şekilde yayılabilecek midir?

Bu noktada, “Üçlü Hizmet Stratejisi” el kitabı, Çin'in artık bütün müttefikler tarafından iyi bilinen yayılmacı küresel hırslara sahip olduğunu hatırlatarak, anılan ülkenin donanmasına bağlı gemiler ve diğer unsurların Pasifik'te çok yoğunlaştığını, bu durumun da söz konusu sularda yaşanabilecek herhangi bir deniz savaşında ABD kuvvetlerinin sayıca geride kalması riskini ortaya çıkardığını vurguluyor. Yani, şimdiki durumda her ne yaparsak yapalım, Çin’in arka bahçesi konumundaki bir bölgede onların her gemisine karşılık sahaya aynı tonajda ve donanımda bir savaş gemisi sürebilecek durumda değiliz. O durumda, mevcut deniz gücünü onlardan gelebilecek düşmanca eylemlere karşı daha akıllıca ve iyi planlanmış bir strateji içinde kullanmaktan başka bir çözüm yolu kalmıyor.

Bu, meselenin artık tartışma götürmeyen bir cephesi… Öte yandan, yeni stratejinin de sınırlarını çizmeye çalıştığı gibi, ABD Donanması’nın Pasifik’teki varlığı, gözetleme uçakları, denizaltılar, hava, yüzey ve denizaltı dronları gibi destek araçlarından oluşan geniş ölçekli bir iletişim / iş birliği ağıyla güçlendirilirse, daha küçük ve dağınık görünümdeki bir Amerikan deniz gücü Pasifik'teki her türlü Çin saldırısını caydırmayı ya da -böyle bir durum her şeye rağmen patlak verirse- o saldırıları çok geçmeden durdurmayı başarabilir mi?

Şimdilerde net bir cevabı aranan kilit soru işte bu…

“Üçlü Hizmet Stratejisi” el kitabı, “Böyle bir başarı mümkündür” diyor ve tezini şöyle gerekçelendiriyor:

“Silah menzilinin, iletişim ağı kurma yeteneklerinin ve çok alanlı operasyonel kabiliyetin sayısal olarak daha küçük bir kuvvete sahip olmayı potansiyel olarak telafi edebileceğini öngörüyoruz. Bölgedeki genel manzara enine boyunca değerlendirildiğinde, kısa süre içinde sayısal olarak Çin donanmasıyla baş edebilecek bir filo da oluşturulamayacağına göre, izlenecek en akıllıca taktik budur. Bölgedeki bütün hava, deniz ve kara unsurlarımızın kusursuz bir işbirliği içinde çalışıp, olası bir deniz savaşını etkili bir şekilde desteklemesi durumunda, o savaş kazanılır.

Burada yapmamız gereken acil eylem, hem deniz-hava-kara kuvvetleri, hem de deniz kuvvetlerinin kendi içinde üstün bir entegrasyon kurmaktır. Güç yapımızın şu anda mevcut olan diğer önemli unsurları savaşmaya istekli taraflar karşısında ürkütücü bir caydırıcılık sağlamayı sürdürdükçe, artan entegrasyon, sahip olduğumuz o güçlerle zaten daha fazlasını yapmamıza da olanak sağlayacaktır.”

National Interest'tin savunma editörü Kris Osborn'un "Is the U.S. Navy Preparing to Counter China?" başlıklı yazısını Defensehere.com takipçileri için çevirdik.

Yorum yapın